Her 29 Ekim sabahı, gökyüzü biraz daha aydınlık olur sanki.
Sokaklar bayraklarla dolar, çocukların yüzünde tarifsiz bir sevinç belirir.
Bir milletin, küllerinden yeniden doğduğu günün gururudur bu.
Cumhuriyet, bize armağan edilmedi.
Bedeli, kanla, gözyaşıyla, yoksullukla ödendi.
Ama en önemlisi, bir inançla kuruldu:
Karanlığa karşı aklın, çaresizliğe karşı umudun, esarete karşı özgürlüğü( hürriyetin) inancıyla.
O yüzden 29 Ekim, sadece bir tarih değildir; bir diriliştir.
Kadınların “ben de varım” dediği, çocukların geleceğe umutla baktığı, halkın yönetime ortak olduğu bir devrimin adıdır.
Bugün, o emaneti taşımak bizim sorumluluğumuz.
Cumhuriyet, sadece geçmişte kazanılmış bir zafer değil; her gün yeniden savunulması gereken bir değerdir.
Okul sırasındaki bir öğrencinin azminde, köydeki bir öğretmenin gayretinde, bir annenin kızına “sen yaparsın” deyişinde yaşar.
Atatürk, bize sadece bir yönetim biçimi değil, bir yaşam biçimi bıraktı.
O yaşam biçiminin içinde cesaret var, eşitlik var, adalet var.
Ve her şeyden öte, umut var.
Bugün, bu umutla yeniden söz verelim:
Cumhuriyetin ışığını ne karanlıklar söndürebilsin,
ne de zamana yenik düşsün o büyük miras.
Çünkü bu ülke, “ben varım” diyenlerin omuzlarında yükseldi.
Ve biz, o inancın çocuklarıyız.
Kutlu olsun Cumhuriyet Bayramımız…
Gönüllerde, dillerde ve en çok da vicdanlarda yaşasın sonsuza(*) dek.
Editörün Notu: Parantez içindeki Hürriyet kelimesi dilimizi kısırlaştırmaya karşı olan yayın politikamız ile “sonsuza” kelimesi ile “dek ”kelimesi arasına konan yıldız ise sonsuzluk fiilinin sadece Yaratıcıya ait olması nedeniyle konmuştur.