Abbas Satır

Tarih: 25.12.2025 11:11

ANKARA’DA KADINLARIN GİREMEDİĞİ LOKANTA

Facebook Twitter Linked-in

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Ankara, özellikle Ulus çevresinde hızla büyümeye başlamış; yeni binalarla beraber sosyal hayat da şekillenmiştir. Tiyatrolar, sinema salonları ve lokantalar açılmış, genç başkent modern bir kent kimliği kazanmaya başlamıştır.

1917’deki Bolşevik İhtilali’nden kaçarak İstanbul’a gelen ve burada lokantacılıkla uğraşan Rus asıllı Juri Georges Karpovitch, aldığı bir tavsiye üzerine Ankara’da bir lokanta açar.

 

İlk olarak “Şölen” adıyla hizmet veren bu mekân, daha sonra taşındığı yeni yerinde resmen “Şehir Lokantası” adını alır. Ancak lokantanın müdavimleri arasında yer alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, sahibi Karpovitch’e “Karpiç” diye hitap etmesiyle lokanta bu isimle anılmaya başlanır ve tarihe “Karpiç Lokantası” olarak geçer.

 

 

Karpiç, ilk yıllarında aileleri Ankara dışında olan milletvekilleri ve üst düzey bürokratlar için adeta zorunlu bir yemek durağıydı. Zamanla bu özellik değişmiş, lokanta prestijli ve yarı resmî bir buluşma mekânına dönüşmüştür. Batılı tarzda yeme-içme alışkanlıklarını ve sofra adabını Ankara’ya kazandırmayı amaçlayan Karpiç’te kravatsız müşteri kabul edilmez, müzikli ve danslı yemekler düzenlenirdi.

 

Osmanlı mutfağının yer almadığı menüde ağırlıklı olarak Rus ve Fransız mutfağından seçkin örnekler sunulurdu.

 

Devlet erkânı ve diplomatların yanı sıra aydınların da uğrak yeri olan Karpiç’te, yazar ve düşünürlere ayrılmış özel masalar bulunurdu. Türk edebiyat ve düşünce tarihine iz bırakan birçok tartışma, bu masalarda yapılmıştır.

 

Ancak Karpiç’in çok belirgin bir özelliği vardı: Burası yalnızca erkeklere ait bir mekândı. Ankara’nın merkezindeki bu seçkin salonda, beyaz örtüler ve kristal sürahiler arasında tek bir şey eksikti: Kadınlar. Çünkü bu lokantaya kadınların girmesi yasaktı… ta ki o güne kadar.

 

Bir gün, üzerinde tayyör elbisesi ve topuklu ayakkabılarıyla genç bir kadın Karpiç’in kapısından içeri girer. Masasına oturur ve sakin bir şekilde siparişini verir. Lokantadaki erkek müşteriler şaşkınlıkla birbirlerine bakar. Salon sessizliğe bürünür, ardından fısıltılar yükselir:

 

“Kadınlar lokantada yemek yiyor!”

 

O gün Ankara karışır. Dönemin Valisi genç kadının babasına uyarıda bulunur:

 

“Lütfen kızınızı lokantaya gitmekten alıkoyun.”

 

Telefonun ucundaki kişi, Türk düşünce ve siyaset tarihinin önemli isimlerinden; hukukçu, yazar, gazeteci ve Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Atatürk’ün yol arkadaşlarından Ahmet Ağaoğlu’dur.

 

Lokantada yemek yiyen genç kadın ise onun kızı, Cumhuriyet’in ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu’dur.

 

Süreyya Ağaoğlu Devlet Tazminat Dairesi’nde çalışmaktadır. Öğle saatlerinde eve gitmesi mümkün değildir; çalıştığı kurumda kantin de yoktur. Akşam eve döndüğünde babasının kararlı sözleriyle karşılaşır:

 

“Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin.”

 

Süreyya üzülür, ama sessiz kalır.

 

Bu durumu öğrenen Mustafa Kemal Atatürk, yaşanan kısıtlamaya derhal müdahale eder ve adeta bir dönemin kapısını aralar. Ertesi gün şoförünü Süreyya Hanım’a gönderir ve lokantanın önündeki kalabalığın duyacağı şekilde o tarihi cümleyi söyler:

 

“Bugün Süreyya’yı ben yemeğe götürüyorum. Yarın ise yine buraya gelecek ve yemeğini bu lokantada yiyecek.”

 

Ertesi gün Karpiç’e giden Süreyya Ağaoğlu yalnız değildir. Atatürk’ün talimatıyla milletvekillerinin eşleri de lokantadadır.

 

O gün, Karpiç’teki gri ve erkek egemen hava bir daha geri dönmemek üzere dağılır. Aslında bu an, kadınların sosyal hayatta görünür olma mücadelesinin kazanıldığı ilk cephelerden biridir.

 

Süreyya Ağaoğlu, yaşamı boyunca kadın hakları için mücadele etmeye devam eder. Özellikle kadın avukatların, Medeni Kanun’un 159. maddesi uyarınca mesleğe başlamadan önce kocalarından izin alma zorunluluğunun kaldırılması için büyük çaba gösterir. Ne var ki bu uygulama, onun ölümünden ancak bir yıl sonra, 1990’da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir.

 

Karpiç Lokantası’nda yaşanan bu olay ise, Türkiye’de kadınların kamusal alandaki varlık mücadelesinin unutulmaz simgelerinden biri olarak tarihe kazınır.

 

Not : Karpiç Lokantası İstanbul Lokantası adı altında açıldı. Lokanta, 1950'den sonra şehir merkezinin Kızılay'a kayması ve siyasetinin el değiştirmesinin etkisiyle önemini yitirdi ve kapandı.1956 yılından sonra başka işletmeciler tarafından 1980 yılına kadar sürdü. Ulus’taki Belediye Çarşıları olarak bilinen bölge yıkılarak 100 Yıl Çarşısı oldu. Sonra bu çarşı da yıkılarak yeşil alana dönüştürüldü.

Kaynak : Cumhuriyet Tarihi: Süreyya Ağaoğlu, Milli Mücadelede Sosyal Hayat, Atatürk Ansiklopedisi.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —