Abbas Satır

Tarih: 26.08.2024 00:01

YAZAR KASA VE KAVUN ATMAK

Facebook Twitter Linked-in

Esnafın yazar kasasını atmakla, üreticinin kavunları yere atmak arasında ne fark var ?

İkisinin de ekonominin nerelere savrulduğunun işaret değil mi ?

Çabuk unutuyoruz ama geçmişi bir hatırlayalım.

Ahmet Çakmak  isimli bir esnaf, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit  Kızılay’daki Başbakanlık binasından çıkarken, yazar kasayı yere atmış, bu hareket Türk siyaset tarihinin sembollerinden biri haline gelmişti. Ayrıca Türk ekonomisinin yaşadığı krizi gözler önüne sermişti.

Çok geçmeden Anayasa kitapçığı krizi, yaşandı.19 Şubat 2001 Pazartesi tarihli  Milli Güvenlik  Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit’e  bu kez Türkiye Cumhuriyeti anayasa kitapçığını fırlattı. 

Cumhuriyet tarihinin ekonomik ve siyasi boyutuyla "en derin krizlerinden biri " olarak yorumlanırken, bu yönüyle "Kara Çarşamba" olarak  siyasi tarihimize geçti.

Hükümet ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin  bir açıklamasıyla ile Türkiye  2002 yılında erken genel seçime gitti. Seçimler sonucu Ecevit’in partisi DSP ile Bahçelinin partisi MHP Baraj altında kaldı.

Şimdiki ekonomik tablo geçmişten daha ağır durumda.

Enflasyon hedefinden şaşmış, her ay artıyor. Durdurulamayan fiyat artışları dar gelirleri eziyor.

İktidar, memur maaşları ile emekli aylıklarındaki artışları sınırlı tutuyor.

Asgari ücret açlık sınırının altında kalmış.

Plansız programsız bir tarım politikası uygulanıyor.

Bir bakıyorsunuz  patates, soğan kriz, bir bakıyorsunuz domates kasalarla yollar saçılıyor.

Şimdi de kavun - karpuz  krizi yaşanıyor.

Tarlada, bedava sayılacak kavun karpuz, markete geldiğinde cep yakıyor.

Kimi üretici ürettiği kavun ve karpuzları  istediği fiyattan satamayınca, tır dolusu ürününü halka bedava dağıtıyor.

Bir başka bölgedeki üretici, ürününü pazarda satmak istiyor ama bu kez Belediye “Dur  burada satamazsın” diyor. Üretici kavunlarını belediye önünde yerlere saçıyor.

Üretici kan ağlıyor ama ülkeyi yönetenler tarladaki gerçeklerden bihaber.

Türkiye'de çiftçilerin eylemleri ülke genelinde giderek yayılıyor.

Tarımsal üretim planlamasını neden yapamıyoruz.? 

Ürünlerin arz ve talep miktarı dikkate alınarak tarım havzası veya işletme bazında hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceğinin belirlenmesi, stratejik ürünlerde arz güvenliğinin korunması, ülke ihtiyacına göre asgari ve azami üretim miktarlarının tespit edilerek ürün fazlası veya eksikliğinin oluşmasının önüne geçilmesi işini neden beceremiyoruz.

Üreticimizi koruyup güçlendirirken, vatandaşın da  refahtan payının artmasını  neden sağlayamıyoruz ?

Tarım konusunda uzman olan yazar Ali Ekber Yıldırım, ayçiçeği, mısır, buğday ve arpanın üç yıldır aynı fiyattan satıldığını, sebze fiyatlarının ise geçen yılın gerisinde kaldığını, bu yıl çiftçi hangi ürünün hasadını yapsa zarar ettiğini, mazot, gübre ve ilaç gibi tarımsal girdi maliyetlerinin çok yükselmesine rağmen, ürünlerin fiyatı bu maliyetleri karşılayacak seviyede olmadığını belirterek “Girdi fiyatları artarken, ürün fiyatları aynı oranda artmıyor. Bu da çiftçinin neredeyse bütün ürünlerde zarar etmesine neden oluyor. Çiftçi eskiden bir üründen zarar etse bir başka üründen para kazanırdı ama bu sene hem hububatta hem sebzelerde fiyatlar geçen yılın gerisinde. Sadece TÜİK’in girdi fiyatlarını kabul etsek bile üretici para kazanamıyor. Ürününü satamayan üretici şimdi tarlasını toplamadan sürüyor çünkü toplama maliyeti daha yüksek.” diyor.

Türkiye çiftçisinin ilk kez bu çapta bir kitlesel eylem içinde olması ekonomi için tehlike işareti değil mi.?

Çiftçinin eylemi, esnafın yazar kasa atmasına benzemez.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —