Dünya ile doğru ilişki kurabilmek için insanın ihtiyaç duyduğu toplumsal, ahlaki ve kültürel gelişimin sosyal bilimlerden başka taşıyıcısı yoktur. Sosyal bilimlerin önemini kavramamış bir toplum, kendi gelişim dinamiklerini elinde tutamadığı gibi, geleceğini biçimlendirme ve güçlü olma şansını da yitirecektir. Sosyal bilimleri savunmak, esasen toplumu savunmak demektir. Bu çerçevede sosyolojiyi önemsemek, bugünümüzü ve toplumsal geleceğimizi önemsemek anlamına gelmektedir. Aksi durumda, kendi gerçekliklerimizi belirleme, kendi toplumsal problemlerimizi çözümleme ve kendi geleceğimizi daha iyi inşa etme yeteneğimiz olmayacaktır.
Üstelik yaşadığımız çağın gerekleri bu yeteneği daha zorunlu bir gereksinim olarak ortaya koymaktadır. Türkiye’nin daha iyi ve daha insancıl bir toplum özlemini karşılayabilmesi için, sosyolojiye ve iyi yetişmiş sosyologlara her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Böylesi bir ihtiyacın karşılanmasının koşulu, öncelikle yetkin bir sosyal bilim olan sosyolojinin toplum ve devlet nezdinde yeterince tanınmasının koşullarını oluşturmaktır.
Sosyolojinin yeterince ve doğru bir şekilde tanınmasının, hak ettiği değeri kazanmasının birincil yolu, üniversitelerdeki sosyoloji bölümlerinin ve sosyoloji öğrencilerinin sayılarının niceliksel olarak çoğaltılması değil, onun kurumsallaşmasını sağlamaktır.
Alan dışından akademisyenlerin istihdamıyla açılan yeni bölümleri sosyolojinin temsilcileri konumuna getirmek, sosyoloji formasyonuna uymamak, sosyolojinin gelişimine katkı yapmaktan çok zarar vermektedir. Sosyolojinin kurumsallaşması, onun öncelikle bilimsel gerekliliklerinin anlaşılması ve mesleki bilincin gelişmesiyle mümkündür. Mutluluklarla dolu sosyolojisi gelişmiş Aksaray ve Türkiye dileğiyle.
Çoklu Yetenek Kuramı Uzmanı
Avrasya Yazarlar Birliği Üyesi