Gazetecilik, sadece bir meslek değildir; vicdanın kaleme, gerçeğin söze dönüşmesidir.
Halkın hakkını savunmak, yoksulun sesini duyurmak, güçlüye doğruyu haykırmaktır.
Ama bugün Nevşehir’de yaşanan olayda Gazeteci Can Taşkın'ın sadece yazmış olduğu bir köşe yazısında kimilerine göre ağır bir üslup kullanmış olması sebebiyle tutuklanmış olması, basın özgürlüğümüzün/hürriyetinin ve demokrasimizin geldiği noktayı göstermesi açısından utanç vericidir.
CT Haber Genel Yayın Yönetmeni Can Taşkın, kalemini doğruluktan yana kullandı. Nevşehir’de iş insanlarından devletin ve siyasilerin adı kullanılarak para toplandığına dair iddiaları dile getirdi. Cumhurbaşkanı’na, İçişleri Bakanı’na, milletvekillerine ve şehrin yöneticilerine kamuoyu adına sorular sordu. Yani görevini yaptı.
Ama karşılığı ne oldu?
Aslında konunun muhatapları tarafından bu köşe yazısına verilecek cevap çok basitti. "Belirtildiği gibi bir olay yaşanmamıştır, iş insanları kamu yararına hizmet veren X ve Y vakfına gönüllü bağış yapmıştır. Konudan muzdarip veya mağdur olduğunu belirten veya düşünen iş insanları varsa yapmış olduğu bağışlar kendilerine iade edilecek, yapmayı taahhüt ettikleri dikkate alınmayacaktır veya gerekli kolaylık sağlanacaktır." Tabii bunlar benim içimden geçenler, onların takdiri daha acı oldu.
Şehrin Valisi tarafından iddialara 2 satırlık açıklama yapmak yerine sessizlik tercih edildi. Neticede yaşanan durumda Gazeteci Can Taşkın'ın evine onlarca polisle baskın düzenlendi. Komşularının, eşinin, çocuklarının ve nihayetinde tüm şehrin gözü önünde, azılı bir suçlu muamelesi yapılarak gözaltına alındı. Daha sonra çıkarıldığı mahkemece TCK 217/A maddesi gerekçe gösterilerek tutuklandı.
Şimdi soruyorum:
Nevşehir gibi vatanına, milletine, devletine bağlı bir şehirde, bu şehre hizmetkar olmuş, vatandaşın gören gözü, işiten kulağı olan bir gazeteci, yazdığı yazı yüzünden onlarca polisle evinden alınır mı? Bu şehrin bir gazetecisine reva görülen bu muamele hangi hukukla, hangi vicdanla açıklanabilir? Bu zulüm değil midir?
TCK 217/A maddesi, yani “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”, 2022 yılında düzenlendi ve basın camiasında büyük tartışmalara yol açtı. Çünkü madde son derece muğlak, sınırları belirsiz, yoruma açık bir düzenleme olarak değerlendiriliyordu. Bu nedenle de muhalefet partileri ve muhalif gazeteciler, bu maddenin gazetecileri susturmak için bir sopa haline getirilebileceğini söylüyorlardı. 18 Ekim 2022 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Basın Kanunu TBMM'de önce Dijital Mecralar Komisyonu'nda sonra ise Adalet Komisyonu'nda görüşüldü. Bizler ise TİGAD olarak Adalet Komisyonu'nda bu kanunun çıkması yönünde görüşlerimizi belirttik. Hatta kanunun içeriği görüşülürken CHP Milletvekilinin görüşlerinin aksine beyanatım TBMM tutanaklarına işlendi. Bizler bu kanunun gazeteciler için bir kazanım olduğunu düşünürken, TİGAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Nevşehir İl Temsilcisi arkadaşımız Can Taşkın'ın hukukçularca böyle bir kapsamda değerlendirilemeyeceği söylenen köşe yazısının TCK 217/A maddesi kapsamında tutuklama sebebi sayılması bizi ayrıca daha da üzdü.
Oysa Anayasa’nın 26. maddesi, herkesin “düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına” sahip olduğunu açıkça söyler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi de ifade özgürlüğünü/hürriyetini güvence altına alır. Türkiye’nin imza attığı bu sözleşmeler ve anayasal hükümler varken, bir gazeteciyi soru sordu diye cezalandırmak hukuken kabul edilemez.
Dahası, gazetecinin yazdıkları, doğruluğu araştırılması gereken iddialardır. Yani soruşturulması gereken yazının sahibi değil, yazıda dile getirilen iddialardır. Ancak bizde bazen işler tersine işliyor. Bu uygulamayı yapan herkes müsterih ise, vicdanları rahat ise daha da söyleyecek söz bulamıyorum.
Nevşehir'in Utancı
Can Taşkın’ın tutuklanması onun değil, Nevşehir’in ayıbıdır. Çünkü bu şehir kendi gazetecisine sahip çıkamıyorsa, yanında yer alamıyorsa, kaçma şüphesi gibi bir varsayımla tutuklu yargılanırken "ne kaçması, bu bizim evladımız, nereye gidecek?" diyemiyorsa bu şehirde birileri vicdanlarını sorgulamalıdır. Bir gazeteciyi korkutmak veya kamuoyunda onu değersizleştirmek için onlarca polisle evine baskın yapmak, aslında tüm basına gözdağı vermektir: “Susmazsanız başınıza bu gelir” mesajıdır. Ama hangi zulüm reva görülürse görülsün Cesur ve Tarafsız olarak tanıdığımız Can Taşkın bizler için ve Nevşehir'in duyarlı ve vicdanı hür vatandaşları için değerli olmaya devam edecektir.
Küçük şehirde gazeteci olmak gerçekten zordur. Şehirde birisinin bir sıkıntısı olsa, anlatamadığı bir derdi olsa arayacağı ilk kişi sizsinizdir. Bir kurumda haksız kazanç varsa, bir işyerinde baskı ve mobbing varsa ilk aranacak sizsinizdir. Bir kişi haksızlığa uğradığını düşünüyorsa adliyeden önce size gelir. Bir yerde usulsüzlük varsa, birisi görevden alındıysa veya atanması gereken göreve atanamadıysa sizi arar. Kimseye anlatamadığını, hiçbir yerde derman bulamadığı derdini size söyler, sizden çözüm üretmenizi, sesini duyurmanızı, yetkililere seslenmenizi ister. Tabii bunu yaparken de kendisinin öne sürülmemesini, yani ifşalanmamasını ister. Gazeteci değil misin, bunları neden yazmıyorsun diye bir de hesap sorar. Yazdığında gazetecinin başına ne geleceği pek de umurunda değildir. Duygularınız, vicdanınız bir an olsun yazdığınızda olabilecekleri geride bırakırsa vay halinize...
Sonra birileri çıkar, tutuklandıysa vardır bir sebebi. Beni niye kimse tutuklamıyor diye yorumlar yaparlar. Maalesef bu da gazetecilerin karşılaştığı, yaşadığı acı bir gerçek.
Anladığım o ki; burada da benzer bir olay yaşanmış, mülki, idari, bürokratik isimlere tabii efendim diyenler her zamanki gibi yine gazeteciyi bulmuşlar...
Can Taşkın, er yada geç çıkacaktır. Ne adam öldürmüştür, ne vatan hainliği yapmıştır. Ne de hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk yapmıştır. Ne mutlu ki alnı açıktır. Köşe yazısında kimilerine göre kullandığı ağır üslup harici görünen bir suçu yoktur. Bugün Nevşehir’de yaşanan bu zulme sessiz kalanlar, yarın Can Taşkın'ın yüzüne bakmaya utanacak ayrıca kendi özgürlükleri tehdit altına girdiğinde veya bir haksızlığa maruz kaldıklarında ses çıkaracak kimse bulamayacaklardır.
Adalet, kişiye göre değil, ilkeye göre işlerse anlamlıdır. Can Taşkın’ın derhal serbest bırakılması, hem hukukun hem de vicdanın gereğidir.