Türkiye’nin ekonomisi her geçen gün biraz daha dar boğaza giriyor.
Çarşıya, pazara, markete inen her vatandaş, adeta ateşten gömlek giymiş gibi oluyor.
Hayat pahalılığının önüne geçilemiyor; alın teriyle kazanılan maaşlar, daha cebe girmeden eriyor.
Her gün değişen etiketler, milletin moralini alt üst ediyor.
İnsanlarımızın gözleri, raflarda sürekli değişen fiyatlarla karşılaşmaktan yoruldu.
Altın almış başını gidiyor, döviz yükseldikçe yükseliyor. Türk Lirası’nın itibarı, döviz karşısında her geçen gün eriyor.
Vatandaşın elinde tuttuğu para, daha ertesi gün değer kaybediyor. Bu tablo, sadece ekonomiyi değil, toplumun psikolojisini de çökertiyor. Çünkü insanlar, geleceğe güvenle bakamadığı bir ortamda ayakta kalmakta zorlanıyor.
Bugün yaşadığımız tabloya kabile devletlerinde dahi rastlanmaz.
Alışverişteki dengesizlik, baş döndürüyor. Bir malı alan da satan da fiyatına şaşırıyor. Özellikle emlak ve otomotiv sektöründe durum içler acısı. Satıcı, kafasına göre zam yapıyor; piyasa raydan çıkmış durumda. Bu ortamda dar gelirlinin bırakın ev almayı, araba sahibi olması hayal bile olamıyor.
Burada bir başka tehlikeli durum daha var: Fırsatçılar. Bu milletin sırtına kene gibi yapışan, vicdan yoksunu satıcılar var. Ekonomik krizi bahane ederek haksız kazanç peşinde koşuyorlar. Malını depoda bekletip kıtlık havası estiren, maliyetle alakası olmayan fahiş fiyatlar uygulayan, her sabah yeni etiket basan bu açgözlüler, aslında toplumun huzurunu sabote eden gizli bir virüs gibidir.
Onlara açıkça söylemek lazım: Burası bir muz cumhuriyeti değil!
Bu ülkenin insanının cebindeki son kuruşu sömürmeye çalışan bu fırsatçılara karşı hapis cezası başta olmak üzere her türlü yaptırım uygulanmalıdır.
Para cezası yetmez; caydırıcı olacak ağır cezalarla, bu milletin sırtından geçinmeye çalışanlara haddinin bildirilmesi gerekir. Çünkü fırsatçılığa göz yummak, milletin alın terini gasp etmektir.
Bu fırsatçılar sadece ticaret yapmıyor; aslında ülkenin geleceğini ipotek altına alıyor.
Vatandaşın güvenini yok ediyor, piyasaları bozuyor, sosyal barışı dinamitleyen bir fitil işlevi görüyor.
En acısı da, bu kişiler toplumun zor günlerinden beslenmeyi kendilerine çıkar yol görüyor.
Depremde yardım kolilerini saklayan, pandemide maskeyi stoklayan zihniyet neyse; bugün gıda ve temel ihtiyaç ürünlerinde halkı sömüren anlayış da odur.
Vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor: “Bu işin sonu nereye varacak?” Açık konuşmak gerekirse, bu gidişatın nereye varacağını kestirmek güç.
Ancak bir gerçek var ki, bugün yaşadığımız tablo sürdürülebilir değil.
Eğer fırsatçılara göz yumulursa, bu ateş çığ gibi büyür ve sonunda sadece ekonomiyi değil, devletin otoritesini de sarsar.
Ekonomide güven ve istikrar, yalnızca rakamlarla değil, vatandaşın cebinde hissettiğiyle ölçülür.
Yönetenlerin, sürekli pembe tablolar çizmek yerine, çarşı pazarda yaşanan yangını görmesi gerekiyor. Çünkü bu millet, boş vaatlere değil, somut çözümlere ihtiyaç duyuyor.
Bugün alınması gereken tedbirler yarına bırakılırsa, yarın çok geç olabilir.
Devlet, toplumun en kırılgan kesimlerini koruyacak adımlar atmalı; üretim desteklenmeli, tüketim dengelenmeli, fırsatçılığın önüne geçilmeli. Bu ülkede dürüst tüccar, alın teriyle çalışan esnaf, fırsatçılarla aynı kefeye konulmamalı. Ancak fırsatçıya göz yuman, aslında hem vatandaşa hem de dürüst ticaret erbabına ihanet ediyor demektir.
Unutmayalım: Ekonomik kriz sadece rakamlarla ilgili değildir; aynı zamanda bir güven krizidir.
Güveni yeniden tesis etmek, bu yangını söndürmenin ilk adımıdır. Ve bu güveni baltalayanların başında da vicdansız fırsatçılar gelmektedir.
Onlara karşı en sert tedbirler alınmadıkça, milletin cebindeki yangın da sönmeyecektir.