RUH: Yaşamın özü sayılan, canlılığı sağlayan varlık, ölümsüz sayılan ilke. Canlılık, duygu, can. Halk arasında ‘’sende hiç ruh kalmamış’’. ‘’ Sendeki nane ruhu mu?’’ gibi deyimler kullanılır. Ruhun bedendeki görevi; bedene hareket vermek. Aynı zamanda onun akıl edip fikir etmesini, doğru düşünüp, doğru muhakeme ederek, doğru karar vermesini sağlamaktır. Şeklinde tarif edilmektedir.
1959 yılında Demokrat Parti tarafından Vehbi Bey Caddesine dikilen elektrik direkleri yeşile boyanmıştı. 1960 İhtilalcileri tarafından bu direkler sarıya boyandı. Halk Kütüphanesi önünde davul-zurnalarla halay çekildi, Karadeniz’den gelen ekip bıçak oyunu oynayarak ihtilal kutlandı, düşükler yerildi. Bir taraf oynadı diğer taraf ağladı. Kimse çıkıp nedir bunlar diyemedi. Çünkü birlik ve acıma hissi çekememezliğe ve kine dönüştürülmüştü. Zamanla bunlardan ders alan Aksaray siyasetçisi, daha ılımlı olmaya başladı. İktidar ve Muhalefet, halkı bölmenin yanlış olduğunu anlamaya başladı. Dolaysıyla ‘’Aksaray’da, Birlik Ruhu’’ gelişmeye başladı.
Ne yazikki birlik ruhu sadece 10-15 yıl sürdü. Siyasetçiler halkı gerdikçe gerdiler, Üniversitelerde de birliği baltaladılar, öğrenci olayları başladı. Sağcılık, solculuk, liberalizm, sosyalizm, kominizim, milliyetçilik, devrimcilik ve Amerika, Rusya, Çin derken ortalık toz duman oldu. Haklısı-haksızı, dürüstü, hırsızı, yöneten, yönetilen belirsiz hale geldi. Aksaray’da bundan nasibini fazlasıyla aldı, sağcılar, solcular, tarafsızlar diye ayrıldı, doğan birlik ruhunu, böylece yok ettiler.
1980 ihtilali, sağı ve solu silindir gibi ezdi, Türkiye tavşan pisliği gibi kokmayan, bulaşmayanlara kaldı. Şükür uzun sürmedi siyasi partiler kuruldu. 1980 öncesi ülke bölünmekten büyük zarar gördü, binlerce insanını teröre kurban verdi. Yüzbinlerin geleceği yok oldu. Ekonomi, sanayi, insanların birbirine güveni taban yaptı. Ülke en az 30-40 yıl geri kaldı. 1980 ihtilalcilerinin yaptıkları işkence, kıyımın izleri 43 yıl geçmesine rağmen halen yaşıyor. 40 yılda gelen hükümetler bu acıları silmeye cesaret etmedi veya edemedi.
20 Mayıs 1983’de Turgut Özal tarafından kurulan Anavatan Partisi, 6 Kasım 1983’de iktidara geldi. Sanayi, kalkınma, büyümede olağanüstü bir gelişme sağladı. Özal, Yurt içinde birleştirici, yurt dışında barışçı, bir yol izledi. Devlet ve özel sektör deneyimli, sağdan ve soldan yetişmiş ehliyet ve liyakat sahiplerini kadrosuna kattı. Sözde ihtilal mahkemelerinde idamlıkla yargılanan, Agâh Oktay Güner, Namık Kemal Zeybek ve Cavit Kavak ve diğerlerini bakan yaptı. 141 ve 163. Maddeleri kaldırdı, toplumu birleştirerek yoluna devam etti. 4 eğilimli Anap ülke ve Aksaray’da birliği sağladı. BİRLİK RUHU tekrar canlandı.
Parti başkanları, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan, ülkenin milli meselelerinde dahi bir araya gelip başbakan Özal’la konuları görüşmediler. Dolaysıyla Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş’in sert muhalefeti zaten yaralı olan tabanı tekrar hasım haline getirmeye yettiği için, Türkiye ve Aksaray’da birlik ruhu yaşamaya devam edemedi.
Aksaray’ımızda siyasi parti yetkilileri, genel başkanlarının lafına baktıkları için birlik olmaktan korkuyorlar. Bu korkuyu atmak için sadece Konya ve Kayseri’ye baksalar hatalarını anlayacaklar ama bakmıyorlar. Taraftarlarını da esir alıyorlar. En basiti, yapılan veya yapılacak hizmetlerde bilgi alışverişinde bulunamıyorlar. Aralarındaki dertleri, konuları dahi görüşemiyorlar. Yapılacak uyarıları dinleyende yok. Dinlemek ve çare aramak, sadece Vali ve Belediye başkanına kalıyor. Bunuda çekemiyorlar. Aksaray’da birlik ruhu gelişemiyor.
2002’de Ak Parti iktidara gelince, halkta birlik ruhu oluşma umudu belirdi. Bu umut 8-10 yıl sürdü, parti başkanları kavgaya başlayınca bitti. Parti başkanları kavga edince, Aksaray’da ki yetkililerde kavgaya çanak tutuyorlar. 10-12 yıldır iktidar- muhalefet bir araya gelmediği gibi milli konuda dahi görüşmemeyi tercih etmedi. Ülke ve Aksaray, 1960, 1980 öncesi alana sürüklendi halen bütün şiddetiyle devam ediyor. Birlik ruhuda yok oldu. Hainler-Kahramanlar, bekayı düşünenler, düşünmeyenler şeklinde saflar belirdi.
Anlaşılamayan, iktidara gelen partilerin sertlikten ve birliği bozmaktan kari nedir? Sosyolojinin, psikolojinin, kültürün, inancın ve siyasi geleneğin kabul etmediği bu durumu İktidarı yönetenler devam ettirmekle neyi amaçlıyorlar? Niçin devam ettirmekte ısrar ediyorlar? İktidardan gitmeyi, siyaseten yenilmeyi kabullenemiyorlar, iktidar hırsını neden yenemiyorlar? Türkiye’de İsmet İnönü’den başka, askerler hariç, cumhurbaşkanlığını hiç kimse el sıkarak teslim edemedi yahu.
Ülkede, iktidarı temsil edenler böl, hükmet fikrine neden sarılıyorlar? İktidarda oldukları halde halkın birlik ve beraberlik ruhunu neden tahrip ediyorlar anlamak mümkün değil. İktidardan bir gün gidileceğini neden kabul etmeyip ülkeye ve halka zarar veriyorlar? Mahkeme kadıya mülk değildir diye güzel bir söz var. Hiçbir siyasetçi asırlarca iktidarda kalamaz. Çükü ömrü ve aklı yetmez. Kanuni Sultan Süleyman 46 yıl padişahlık yaptı, yine de gitti. Yöneticilerimiz, demokrasiye halk kadar inanmıyor, çünkü halktan çok geride.
Özellikle Milletvekili Cengiz Aydoğdu’dan haksızlık ve adaletsizlik konularında insanları ayırmayacağı ve Aksaray’da birlik ruhunu sağlayacağı idi. İki dönem, milletvekilliğinde düşüncemde yanıldığımı anlayıp kabul etmek zorunda kaldığımdan üzgünüm.
Bizim beklediğimiz ve inandığımız, üç günlük muktedirlik için hakkı, hakikati ve adaleti tanımayanların, halkın birliğine, güvenine zarar verenlerin akıllarını başlarına almalarıdır. Birliği, güveni güçlendirici yol izlemesidir. Neden bunun tersi oluyor anlamak mümkün değil.
Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay illerimizdeki depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına ve Milletimize başsağlığı diliyoruz. 10 ilimizdeki acı olay Milli Birliğimizin ne kadar önemli olduğunu ve siyaset için Milli Birliğe zarar vermenin de ne kadar hatalı olduğunu ortaya koydu.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.