Son günlerde ülkemizin dört bir yanından gelen akran zorbalığı haberleri, hepimizin yüreğini derinden yaralıyor. Bir çocuğun gözündeki korku, bir annenin sessiz çığlığı, bir öğretmenin çaresizliği… Bunların hiçbiri, görmezden gelinerek üstü kapatılacak meseleler değil. Çünkü her zorbalığın ardında ihmal edilmiş bir duygu, öğretilmemiş bir değer, fark edilmeyen bir çığlık var.
Oysa çocuklarımız dünyaya tertemiz geliyor. Onların kalplerine ilk tohumu bizler ekiyoruz: Sevgi mi olacak o tohum, yoksa öfke mi? Merhamet mi büyüteceğiz içlerinde, yoksa hoyratlık mı? İşte tüm mesele burada başlıyor.
Ahlak, merhamet ve empati… Üç kelime, ama bir toplumun geleceğini belirleyen en güçlü üç temel.
Bir çocuğa empatiyi öğretmek, yalnızca “karşındakini anla” demek değildir. Ona, bir canın incinebileceğini, bir sözün bazen bıçaktan keskin olabileceğini, bir bakışın bile bir kalbi kırabileceğini anlatmaktır. Bir çocuğa merhameti aşılamak, güçlüyken de yumuşak kalabilmeyi öğretmektir. Ahlakı ise yalnızca ders kitaplarında değil, evin içinde, sofrada, yolda, konuşmalarımızda yaşatmaktır.
Bugün akran zorbalığıyla mücadele etmek istiyorsak, önce evlerimize bakmalıyız.
Televizyon karşısında izlenen tartışmalar, sosyal medyada paylaşılan öfke dolu sözler, büyüklerin küçükleri hor görmesi… Tüm bunlar çocukların gözleri önünde yaşanıyor. Ve çocuklar duyduklarını değil, gördüklerini öğreniyorlar.
Eğer bir çocuğa merhameti göstermezsek, o da başkasına merhamet gösteremez.
Eğer bir çocuğun duygusunu önemsemezsek, o da başkasının duygusunu önemsemeyi bilmez.
Eğer bir çocuğa küçük yaşta saygıyı öğretmezsek, o büyüdüğünde saygının ne demek olduğunu bile hatırlayamaz.
Okullar, aileler, öğretmenler, toplum… Hepimiz aynı zincirin halkalarıyız. Ve bu zincir ancak birlikte güçlenir. Çocuklarımıza sevgiyi öğretmek, onlara verilen en büyük hediyedir. Çünkü sevgiyle büyüyen bir çocuk, kimseye zarar vermez. Çünkü sevgiyle büyüyen bir çocuk, başkasının canının acıdığını hisseder. Çünkü sevgiyle büyüyen bir çocuk, geleceği umutla taşır.
Akran zorbalığının karanlığını dağıtacak olan şey, yine çocuklarımızın içindeki ışıktır.
O ışığı korumak, büyütmek ve sönmesine izin vermemek ise bizim görevimizdir.
Bugün bir çocuğun kalbine dokunursak, yarın bir insanlığa umut olur.
Unutmayalım: Merhamet öğretilir, sevgi çoğalır, empati büyütür.
Ve iyi yetişmiş bir çocuk, yarının daha adil, daha vicdanlı, daha güçlü Türkiye’sinin en değerli teminatıdır.

