Abbas Satır

Tarih: 11.07.2025 00:23

AH ŞU OKULLAR OLMASA!

Facebook Twitter Linked-in

 

"Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdik!"

Bu söz, II. Meşrutiyet Dönemi’nde iki kez Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) görevine getirilen Emrullah Efendi’ye ait. Şaka yollu söylendiği bilinse de, Türkiye eğitim tarihine ironik bir özdeyiş gibi kazındı.

 

Asırlar geçti, ama bu cümle hâlâ hatırlanıyor, hâlâ tartışılıyor.

 

Günümüz Türkiye’sinde ise, Emrullah Efendi'nin mizahi tespitine benzer bir durumun adım adım gerçekleştiğini söylemek, abartı sayılmamalı.

 

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, AKP Grup Toplantısı öncesinde yaptığı açıklamalar kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.

 

Bu açıklamanın ardından gözler, bu değişimin gerekçelerine ve arka planına çevrildi. Gerekçe olarak ise öğrencilerin artan devamsızlık oranları ve düşen lise eğitim kalitesi gösterildi. Ancak bu açıklamalar, kamuoyunun önemli bir kesimini ikna etmekten oldukça uzak kaldı.

 

Eğitim-Bir-Sen’in yaptığı araştırma da bu değişim sürecine zemin hazırlayan argümanlardan biri olarak öne çıkarıldı. Sendikanın 36 bini aşkın öğretmen, öğrenci ve veliyle yaptığı çalışmaya göre, zorunlu eğitimin mevcut 12 yıllık süresinin kısaltılması gerektiği sonucuna varılmış.

 

Öne sürülen yeni modeller arasında; liselerde “2+2” (2 yıl zorunlu + 2 yıl isteğe bağlı) ve “3+1” (3 yıl zorunlu + 1 yıl hazırlık) gibi esnek sistemler bulunuyor. Ayrıca, “Yaş Modeli” adı altında 16 yaşına gelen öğrencilerin diploma alabilmesinin önü açılmak isteniyor.

 

Ancak bu önerilere dair temel sorun şu: Eğitim-Bir-Sen’in yaptığı araştırmanın yöntemi, tarafsızlığı ve bilimsel dayanakları belirsiz. Sendikanın iktidar çevrelerine yakınlığı, bu tür önerilerin siyasi ve ideolojik bir zeminden mi kaynaklandığı sorusunu beraberinde getiriyor. Zira Eğitim-Bir-Sen, uzun süredir Milli Eğitim alanında güçlü bir örgütlülüğe sahip olmakla birlikte, yalnızca belirli bir dünya görüşünü temsil eden bir yapı olarak görülüyor.

 

Bu noktada konunun uzmanlarının görüşleri daha da önem kazanıyor. Yılların akademisyeni Prof. Dr. Hakan Reyhan, bu tür sistem değişikliklerinin eğitimin niteliğine hiçbir katkı sağlamayacağını belirtiyor.

 

Reyhan’a göre sorun; eğitimin süresinde değil, içeriğinde, uygulama biçiminde ve sistemin yükseköğretime geçiş politikalarında. Daha da çarpıcı olan ise şu uyarısı:

 

"Zorunlu eğitimin süresini kısaltmak, sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacına hizmet eder."

 

Aynı şekilde Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay da bu tür projelere sert tepki gösteriyor. Özbay’ın ifadesiyle, amaç/gaye çocukları daha erken yaşta iş gücüne katmak.

 Bu durumun gençlerin geleceğine ihanet anlamına geldiğini söyleyen Özbay, bu sürecin arkasında sermaye gruplarının olduğunu vurguluyor. “Zorunlu/mecburi eğitim kesintili 12 yıl olmasına rağmen ortalama eğitim süresi hâlâ 9 yıl” diyen Özbay, sistemin gençleri değil, ekonomik çıkarları öncelediğini savunuyor.

 

Eleştiriler sadece sendikalarla sınırlı değil. CHP Emek Büroları da zorunlu /mecburi eğitimin kısaltılması konusuna ilişkin net bir karşı duruş sergiledi. CHP'nin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Zorunlu eğitimin kısaltılması çalışmalarına derhal son verilmeli, sürekli çocuk işçi ölümleriyle gündeme gelen MESEM uygulaması durdurulmalı, laik, bilimsel ve parasız eğitim güvence altına alınmalı, eğitimde cemaat ve vakıflarla yapılan tüm protokoller iptal edilmelidir.”

 

Bütün bu gelişmeleri izlerken/takip ederken, ister istemez akla yeniden Emrullah Efendi geliyor. “Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdik!” sözü, artık sadece ironik bir geçmiş alıntısı değil, günümüzün sert bir gerçeği haline gelme riski taşıyor.

 

Eğitimin bir ülkenin en temel yapı taşı olduğunu bilmeyen yok. Ama ne yazık ki Türkiye’de eğitim, sık sık siyasi hesaplaşmaların, ideolojik müdahalelerin ve günü kurtarma politikalarının hedefinde yer alıyor. Her gelen bakanın sistemi sil baştan değiştirmeye çalıştığı, müfredatların iktidara göre şekillendiği, öğretmenin değersizleştirildiği bir ortamda, çocuklara nasıl sağlıklı bir gelecek inşa edilebilir?

 

Zorunlu/Mecburi eğitimi kısaltmak, devamsızlıkla ya da başarı oranlarıyla açıklanamaz. Bu, çok daha derin ve çok daha tehlikeli bir dönüşümün habercisi olabilir. O yüzden dikkatli olmak, sorgulamak, kamuoyunu bilgilendirmek ve eğitim gibi kutsal bir alana ideolojik değil bilimsel temelli yaklaşmak zorundayız.

 

Eğer bu gidişata dur denmezse, bir gün gerçekten de "okullar olmadan" bir eğitim sisteminin kurulması mümkün olabilir. Ve o gün geldiğinde, kimse artık Emrullah Efendi’nin sözünü tebessümle hatırlamaz.

 

Tam aksine, acı bir gerçeğin tarihsel başlangıç noktası olarak görür

 


 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —